Connect with us

Gündem

Suçsuz bulunan eczacı ve doktorların kefaretini kim ödeyecek?

-

-

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) milletvekili Sıla Usar İncirli ‘sahte reçete soruşturması’ konusunda açıklama yaptı.İncirli, “Bakanlıkta daha bir ayını doldurmadan, bakanlık bünyesinde yapılması gerekenleri yapmadan böyle bir soruşturmayı başlatan bir bakanın ve yolsuzluklar sarmalında kaybolan bir başbakanın hedefinin hakikate ulaşmak veya adalet değil, büyük laflar ederek siyasi kazanç elde etmek olduğu görülüyor maalesef. Üstelik bunu tüm toplumu terörize ederek, korku iklimi yaratarak, insani olmayan koşullarda yapıyorlar” ifadelerini kullandı.

Açıklama şöyle: Sigorta reçeteleri ile ilgili soruşturma toplumu terörize etmeden, huzursuzluk yaratmadan yapılmalıydı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı göreve gelişinin henüz ilk ayında çok büyük bir iddia ortaya attı ve bazı hekim ve eczacıları sigortaları soyarak görülmemiş bir vurgun yapmakla itham etti. En çok güvenilen, itibar sahibi mesleklerin başında gelen hekimlerin ve eczacıların dolandırıcılıkla suçlanmaları toplumda gerçek anlamda infial ve moral bozukluğu yarattı. Kimin masum kimin suçlu olduğuna karar verme niyetimiz/ehliyetimiz kesinlikle yoktur, olamaz. Elbette bizler de dahil bir çok insan aklımızda çok sayıda soru işareti ve içimizde endişe olmasına rağmen soruşturma ve yargının selameti için süreci sessizlikle, saygıyla takip ettik. Tutuklamalar başladı. İnsanlar ellerinde kelepçelerle mahkemeye getirildiler, duvar önüne dizildiler. Günlerce hatta haftayı aşkın süreler boyunca tutukevinde tutuldular. Tutukevlerinin insani koşullardan ne derece mahrum olduğuna bir kez daha şahit olduk. Sırasında yüzlerini yıkayacak su bulamadılar, tuvalet ihtiyaçlarını karşılayamadılar, tahtakurularının yaşadığı tahta üzerinde oturdular/yattılar, bir kitap istekleri dahi kabul edilmedi, penceresiz odalarda gündüz ve gece döngüsünden koparak günlerce beklediler. Ülkeden kaçabilirler veya delilleri karartabilirler gerekçesi ile tutuklu kalma süreleri uzatıldı, uzatıldı. Oysa ki aralarında soruşturma başladığında yurtdışında olup ülkeye dönenler vardı. Dahası tüm bilgiler zaten artık polisin tasarrufundaydı. Elbette gerçek anlamda sahte – yani olmayan hastaya kullanılmayan ilaçları içeren- reçeteleri yazan ve haksız kazanç sağlayan hekimlerin, ilaç kupürlerini kesip sigortadan ücretini tahsil ettikten sonra tekrar vatandaşa satan eczacıların ceza almaları gerektiği konusu tartışılmazdır, varsa mutlaka yapılmalıdır. Aksi tüm toplumun vicdanını yaralar. Ama soruşturmanın içeriğinin sadece bundan ibaret olmadığını anlamaya başladık. Bu noktaya nasıl gelindi diye dönüp bakmak gerekiyor: Yüzbinin üzerinde sigortalının, eşlerinin ve çocuklarının ilaçlarını yazma yetkisi olan hekim sayısı tüm ülkede sadece 83. Öğrenebildiğim kadarıyla 40’a yakını aktif olarak sigorta reçetesi yazıyor. Sigortalılara reçete yazılması konusunda ciddi bir sıkışıklık ve yetersizlik var. Bunun yanı sıra pandemi döneminde hastayı görmeden reçete yazma işlemi bir gereklilik halini almıştı, bu durumun pandemi sonrasında da devam ettiği anlaşılıyor.Ekonomik kriz, hayat pahalılığı, alım gücündeki düşüş ve ilaç fiyatlarındaki artış dar gelirli sigortalıların sigorta sisteminden yararlanma isteğinde haliyle artış yarattı. Bunlar sahadan bakınca görmezden gelinmemesi gereken tespitler. Kronik hastaları takip eden hekimlerin hastaları görmeden reçete yazıyor olması bu soruşturma kapsamında reçete sahtelemek olarak nitelendiriliyor ki bu üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta. Zira çok sayıda kronik hastanın her ay hekim muayenesi ile reçetelerinin yazılması hem pratikte mümkün değil, hem hasta açısından ekonomik değil, hem de tıbbi açıdan çoğu zaman gerekli değil. Bakanlık da zaten kronik hastalar için reçete süresini 6 aya uzattığını açıkladı. Hangi ilacın ne işe yaradığı, ne süre ile kullanılabileceği veya muadil ilaç kavramını hastaların veya soruşturmayı sürdürenlerin tam olarak bilmeleri beklenemez. Soruşturma yürütülürken bilirkişilerle işbirliği şüphesiz tahkikatın güvenirliliğini çok olumlu etkileyecek bir unsur olur. Tabipler Birliği ve Eczacılar Birliği ile tüm çağrılara rağmen bu süreçte teknik bir işbirliği yapılmamış olması önemli bir eksikliktir. Bundan sonraki sürece bilirkişiler de dahil edilmelidir. İşin en başında vurgun denilen eylemin ne olduğu, usulsüzlükle yolsuzluğun/sahtekarlığın ayrımı yapılarak ilerlenmesi gerekirdi. Bakanlık kendi bünyesinde sistemle ilgili denetimlerini yapmalı, uyarılarda bulunmalı, gerekirse yaptırımlar uygulamalıydı. Sistemdeki açıklar kapatılmalı, daha güvenli hale getirilmeliydi. Ne yazık ki sigortalı insanların ilaçlarına ulaşmaları için görünürde vahim olmayan usulsüz uygulamalarla sahtekarlık olan nitelikli, organize suçlar aynı kefeye kondu. Hal böyleyken Bakanlık hala hiç sıkılmadan hekimleri sözleşme yapmaya ve reçete yazmaya davet ediyor, anlaşılır gibi değil. Bakanlıkta daha bir ayını doldurmadan, bakanlık bünyesinde yapılması gerekenleri yapmadan böyle bir soruşturmayı başlatan bir bakanın ve yolsuzluklar sarmalında kaybolan bir başbakanın hedefinin hakikate ulaşmak veya adalet değil, büyük laflar ederek siyasi kazanç elde etmek olduğu görülüyor maalesef. Üstelik bunu tüm toplumu terörize ederek, korku iklimi yaratarak, insani olmayan koşullarda yapıyorlar. Elbette suçlular tespit edilsin, cezalarını çeksin ama suçsuz bulunacak olan hekim ve eczacıların yaşadıklarının kefaretini kim ödeyecek?

Gündem

Din İşleri Dairesi Başkanı Ahmet Ünsal’ın istifası Başbakan tarafından kabul edildi

-

-

-

Din İşleri Dairesi Başkanı Ahmet Ünsal, istifasını Başbakan Ünal Üstel’e sundu. Ünsal’ın istifasının kabul edileceği öğrenilirken, yerine atanacak kişilerin arasında Din İşleri Eski Başkanı Ahmet Yönlüer, Hakan Moran ve Fahrettin Öğdü’nün isimleri geçiyor. Ünsal’ın adı Gazi Mağusa’da verdiği “karı koca yatak ilişkisi” fetvası ile gündeme gelmişti. KKTC’de ciddi tepkilere yol açan fetva sonrası görevden alınması istenmişti. Ünsal’ın son olarak Din İşleri Dairesi bütçesinin görüşüldüğü Meclis’te yer almaması da tepkiyle karşılanmıştı.

Devamını Oku

Gündem

Yüksek Mahkeme Başkanı: Uyuşturucu nasıl geliyor, gençlerimize nasıl ulaşıyor?

-

-

-

Yüksek Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ,  ülkede uyuşturucu suçlarında yaşanan artışa dikkat çekerken, önemli sorular yöneltti. Ülkede uyuşturucu suçlarının artış gösterdiğini gözlemlediklerini de kaydeden Yüksek Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ, “Uyuşturucu suçlarının neden arttığını, ülkemize nasıl geldiğini, gençlerimize, çocuklarımıza nasıl ulaştığının tespit edilmesi lazım. Okullarda gerekli denetimlerin yapılması lazım. Kamu sektörünün kendi içinde denetimin daha etkin yapılması lazım ki kamu içerisinde oluşan suçların da ciddi şekilde azalmasına sebebiyet verebilir. Bunları yaptıkça aslında toplum kurallara uyulmasının gerekliliğini daha da özümser. Ve kendi kendine kurallara uyma alışkanlığı toplum içerisinde yerleşir. Siz kamusal denetimi ve suç işlenmesinin aslında bir yaptırım gerektirdiğini toplumsal sorun yarattığını halka anlatırsanız toplum, kişiler suç işlemekten daha fazla geriye durur. Ve daha fazla kurallara uyma alışkanlığı yerleşir” diye konuştu.

Özerdağ, “Şuanda bizim yargıç sayımız KKTC’deki görevli 51’dir. Avrupa Konseyi ortalamalarına bakıldığında her yüz bin kişiye 22 yargıç düşmektedir. Bu da yargıç sayımızın ne kadar düşük bir sayıda olduğunu karşımıza çıkarmaktadır” dedi..

Amaçlarının 2025 yılı içerisinde Ceza mahkemelerinde özellikle Ağır Ceza Mahkemelerinde mahkeme sayısını artırma yönüne gitmek olduğunu vurgulayan Bertan Özerdağ, “Daha fazla yargıç alma imkanlarımız yaratılabilinir ise ceza davalarının daha hızlı bir şekilde sonuçlanmasını sağlamayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Konuşmasında mahkeme binalarındaki eksikliklere de işaret eden Özerdağ, Yüksek Mahkeme olarak günün koşullarına uygun ve yargıç sayısının da artma ihtimalini de dikkate alarak yeni bir Yüksek Mahkeme binası yapılması konusunda çalışmalara hız verdiklerini söyledi.

Özerdağ, “Bina sorunlarının çözülmesi lazımdır. Özellikle Lefkoşa, Girne ve Gazimağusa Kaza Mahkemeleri en yoğun olan mahkemelerdir. Bu mahkemelerde şuanda daha fazla yargıç alımına imkan tanıyacak salon veya oda bulunmamaktadır. Hedefimiz 2025 yılı içerisinde daha fazla yargıç almamıza imkan tanıyabilecek alt yapı sorunlarını gidermek. Salon ve odaları temin edip gerekli bilgi işlem altyapılarını da sağlayıp yargıçlarımızın görev yapabilmesi için imkanları hazırlamaktır” dedi. 

Yeni Yüksek Mahkeme Binasının bir iki sene içerisinde inşa edilebileceğini ifade eden Özerdağ, “Yüksek Mahkeme olarak boşaltacağımız alanlar Kaza mahkemesinde oda ve salon olarak kullanımı sağlanacaktır. Dolayısıyla Lefkoşa’da ilerde 2 Ağır Ceza Mahkemesinin oluşması gündeme gelebilecektir” dedi.

Yargının hızlanması ve adaletin erken tecelli etmesi için yargıya gerekli önemin verilmesini talep ettiklerini de vurgulayan Yüksek Mahkeme Başkanı Özerdağ, “Bütçeye bu sene içerisinde binalarımız için 50 Milyon TL kaynak konuldu” diye konuştu.

Devamını Oku

Gündem

Kıb-Tek’e borcu olan abonelerin ödemeleri faiz affıyla taksitlendiriliyor

-

-

-

Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’na borcu olan abonelere ödeme planlarına göre faiz affı yapılarak, ödemelerinin taksitlendirilmesi yasa gücünde kararnameyle düzenlendi.

Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu, alacaklarının tahsili konusunda borcu olan tüm abonelere, Bakanlar Kurulu’nda onaylanarak, 30 Aralık 2024 tarihli Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe giren “Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’na olan Elektrik Borçlarının Tahsili ile ilgili Mali Düzenlemeye İlişkin Yasa Gücünde Kararname”ye göre işlem yapılacağını duyurdu.

Kıb-Tek’ten yapılan yazılı açıklamada, başvuruların 29 Ocak tarihine kadar tüm Kıb-Tek şubelerinden yapılabileceği belirtildi.

Devamını Oku

Öne Çıkan Haberler

Copyright © 2022 KKTCgündem. künye