Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Arıklı ile CTP Milletvekili Şahali arasında ‘tarih polemiği’ yaşandı. Arıklı’nın “Türklerin Osmanlı olarak gittiği bu topraklara, TC olarak dönmesini bir türlü hazmedemediniz” açıklamalarına Şahali, “Osmanlı Kıbrıs’ı evet sattı ama Kıbrıslı Türkleri kimse satın alamadı” şeklinde cevap verdi…. Cumhuriyet Meclisi’nin 3 Haziran tarihli oturumunda Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Şahali, TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın açıklamalarına cevap vermişti.
Şahali, Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı İngilizlere sattığını söylemişti ve o dönemki gelişmelerle ilgili yorumunu paylaşmıştı…
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı Şahali’nin bu açıklamalarına kişisel sosyal medya hesabı üzerinden cevap verdi. Şahali de Arıklı’nın açıklamalarına karşı cevapta bulundu.
SOSYAL MEDYA POLEMİĞİ…
Tüm bu gelişmelerin ardından ikili arasında ‘sosyal medya üzerinden tarih polemiği…’ yaşandı.
Arıklı açıklamasında, Meclis’te Şahali’nin TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın açıklamasına verdiği cevapla ilgili olarak, “Şahali bu toprakları bize kazandıran Aziz ecdadımızın ruhunu sızlatırcasına, Osmanlı’nın Kıbrıs’ sattığını iddia etti” dedi.
“Bu iddianın bir cehaletin ürünü değilse, tarihe ve ecdadımıza karşı yapılan bir iftiranın ürünüdür” diyen Arıklı açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Tarihçilerin 93 Harbi dediği Osmanlı-Rus harbi dönemi, benim dedelerimin de kaderinin şekillendiği yıllardır. 93 Harbi başlayınca büyük dedelerim Azerbaycanın Borçalı bölgesinde (ki şimdi Gürcistan sınırları içerisindedir)bulunan Arıklı kasabasını terk ederek Anadoluya göç etmiş ve Ardahana yerleşmişlerdi.
Ne yazık ki dedelerim Rus esaretinden kurtulamamış, Rus orduları, doğuda Kars, Ardahan ve Batumu işgal etmiş, batıda Yeşilköye kadar ilerlemişlerdi. İstanbulun işgali işten bile değildi.
İşte bu durumdan fırsattan istifade etmeye çalışan İngiltere, Ruslara karşı destek vermek için Osmanlı’dan Kıbrısın kendilerine kiralanmasını talep etmişti.
İstanbulun dahi işgali sözkonusu olduğu o ortamda, Osmanlı’nın bu teklife hayır demesi mümkün mü idi?
Yapılan anlaşmada Ruslar, işgal ettikleri toprakları terk edinceye kadar Kıbrıs, geçici olarak ingilizlere kiralanacaktı.
İngilizlerle yapılan antlaşma Abdülhamit’in önüne geldiğinde Hünkar, anlaşma metninin üzerine “hukuk-i şahaneme asla halel gelmemek şartıyla” diye yazmıştı…
4 Haziran 1878 tarihli antlaşmada da bu hüküm yer almıştı.
Antlaşmaya göre, Rusya Batum, Kars ve Ardahan’dan birini geri vermezse veya kesin barış antlaşmasıyla belirlenen Osmanlı topraklarından bir yeri işgale kalkışırsa, İngiltere Osmanlı Devleti’ne yardım gönderecekti. Buna karşılık Osmanlı Devleti de “kendi tebaası Hristiyanların korunması için” gereken tedbirleri alacaktı.
Antlaşmaya göre, Ada’da şer’i mahkemeler ve Evkaf idaresi devam edecek, İngiltere topladığı vergilerden adaya yapacağı harcamaları kesip, artan parayı İstanbul’a gönderecekti.
11 Temmuz 1878’de ingiliz Valinin Adaya gelmesi ile Osmanlı Devletinin Kıbrısta, 306 sene, 8 ay, 19 gün süren hakimiyeti fiilen sona ermişti…
Ada Türklüğü bu duruma isyan etmedi. Osmanlıya “Bizi sattınız” diye sitem de etmedi. Çünkü onlar, durumun vahametini biliyorlardı. Osmanlı’nın kurtuluşu bu anlaşmaya bağlıydı.
Lozanda da durum değişmedi. Türkiye Cumhuriyeti, İngilterenin Kıbrısı ilhakını tanıdı. Çünkü savaştan yeni çıkmış Genç Cumhuriyetin Adaya göndereceği kayığı bile yoktu.
Fuat Köprülünün, “Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” sözüne gelince; O dönem ikinci dünya savaşının bittiği dönemdir. Galip devletlerden Rusya, Türkiye Cumhuriyetinden Karsı ve Ardahanı, boğazlardan da üs istemektedir. Kendi sınırlarını korumaya çalışan Türkiye Cumhuriyetinin Kıbrısa bakacak durumu mu vardı?
Ne zamanki tehlike geçti, Türkiye Cumhuriyeti Adanın eski sahibi olarak Kıbrıs meselesine taraf oldu…
Sevgili Şahali’yi kastetmiyorum ama, başta linobambakiler olmak üzere kendilerine “Türk” demeyip, “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” veya “kıbrıslıtürk” diyen kişiler, şüphesiz Türklerin 1878 de Osmanlı olarak gittiği bu topraklara, 1974 te Türkiye Cumhuriyeti olarak dönmesini bir türlü hazmedemediler, uzun bir sürede hazmedemiyecekler.
Tarihi gerçekleri onlara ne kadar anlatsak boş.
En iyisi gülüp geçmek…”
ŞAHALİ CEVAP VERDİ
CTP Milletvekili Şahali ise bu açıklamaların üzerine, “Adımla beraber yazdın diye yazıyorum, yoksa niyetim polemik değil. Umarım senin de değildir de, memleket yanarken bize saç taratmazsın!” dedi.
Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı sattığını ama Kıbrıslı Türkleri kimsenin Satın alamadığını ifade eden Şahali, “Kıbrıslı Türkler bu adada kendi kimliğiyle, kendi kültürü ve kendi diliyle, hak ve söz sahibidir” ifadelerini kullandı.
Şahali’nin açıklamasının tam metni şu şekilde:
“Erhan Arıklı beyciğim,
Adımla beraber yazdın diye yazıyorum, yoksa niyetim polemik değil. Umarım senin de değildir de, memleket yanarken bize saç taratmazsın!
Mecliste, halkın huzurunda yaptığım konuşmaya, pazar pazar yanıt ihtiyacı duymuşsun. Keşke taşıdığın sıfatın sağladığı ayrıcalıktan istifadeyle, sözüm ağzımdan çıkar çıkmaz orada olsan da yanıtlasaydın. Ama böylesine de eyvallah.
En azından Wikipedia’ya bakıp da yazacak fırsatın oldu.
Demişsin ki; “Osmanlı Kıbrıs’ı satmadı, kiraya verdi” . Ben de onu dedim. Sonra da demişsin ki “Osmalı’nın kurtuluşu bu anlaşmaya bağlıydı” eyvallah. Ve yine diyorsun ki “kendi sınırlarını korumaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’a bakacak durumu mu vardı?”
Yani bize, Kıbrıs’ın bir tehdit karşısında “ilk gözden çıkarılacak şey” olduğunu söylüyorsun. Bu “satış” değil de nedir, var sen söyle.
Oysa ben, “BURASI BİZİM YURDUMUZDUR” diyorum. Birileri “kal” dedi diye kaldığımız ya da “git” derse terk edip gideceğimiz bir yer değildir diyorum. Anlamıyorsun değil mi?
Anlamazsın!
Çünkü anlarsan, bölemezsin, ötekileştiremezsin!
O kocaman bütünün içinde “hiçleşip”, kendini kaybetmelisin ki, siyaseten var olabilsin, öyle mi?
Yadırgamadım.
Bir de diyorsun ki, “Ada Türklüğü bu duruma isyan etmedi. Osmanlı’ya” bizi sattınız” diye sitem etmedi.
Etti Erhan beyciğim etti.
Hem de öyle bir etti ki!
Ama sen de diyorsun ya, Osmanlı “kendi derdine” öyle bir düşmüştü ki, ne duydu, ne de gördü.
Bir noktayı feci biçimde ıskalamışsın!
Osmanlı Kıbrıs’ı evet sattı ama Kıbrıslı Türkleri kimse satın alamadı.
Konuşmamda da söyledim, Kıbrıslı Türkler bu adada kendi kimliğiyle, kendi kültürü ve kendi diliyle, hak ve söz sahibidir. Kıbrıslı Türkler kendi diliyle, Türkiye’ye çok çağırdı, kendini görmesini sağlamak için Ankara yollarını çok aşındırdı. Sen de dedin ya, bu ancak “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’a bakacak durumu” olunca mümkün oldu, ben de öyle demiştim. Yani Kıbrıslı Türkler, benim atalarım, yaklaşık 75 yıl boyunca, senin deyişinle “Kıbrıs’a bakacak durumu” olan kimsecikler ortada yokken, kendi kendini yoktan var etti, kimliğinden, kültüründen, dilinden milim sapmadan, evinin efendisi olmak için direndi, mücadele etti. Tanıdık geliyor mu bu sana?
Bilir misin? Sen öteki dünyanın ilmini yapıp bu dünyaya da hükmedeceğini sandığın gün kaybettin! Çuvallamaların, eline tutuşturulan her işi yüzüne gözüne bulaştırmaların hep bundan aslında.
Neyse, umarım nezaket gereği yazdığım bu cevabımı çekip sündürmezsin. Yazdığın yazının altında cereyan eden hakaretleri, tehditleri ve istismarı buraya da taşımazsın.
İzin vermem!
Biz iletişimcilerin çok sevdiği bir söz var:
Varsa bir diyeceğin, salıya beklerim, meclisteyim…”